Sosyal Medya

Makale

Yıkık bir minarenin büyük direnişi…

1930’larda Diyarbakır’da salgın hastalıklar artmıştır. Åžehrin aklı evvel valisi Hasan Faiz Ergun hastalıkların sebebini bulmuÅŸtur: Åžehirde hava devirdaimini engelleyen surlar. Yüzlerce yıl savaÅŸlara, toplara, iÅŸgallere, depremlere karşı yekvücut direnen surlar birkaç yerden dinamitlerle yıkılıp, ÅŸehre hava kanalları açılır.
Surların yıkılması halkı kızdırır, itiraz edenler yargılanır. Surları bir Fransız arkeolog kurtaracaktır. 1932 yılında CHP müfettiÅŸi İbrahim Tali’den aldığı izinle ÅŸehre gelen Albert Gabriel, yıkıma karşı Ankara’da tanıdıklarına raporlar yazar. Valiyi kızdırır, bir rivayete göre ajan iddiasıyla tutuklanır, çektiÄŸi fotoÄŸraflara el konur.  Surların yıkımını durdurmayı baÅŸardığının ise 5.5 km kanıtı var.
Diyarbakır surlarını kurtarmakla kalmaz, onları dünyaya tanıtan ilk akademik çalışmaları o yapar. Herhalde oradan Hasankeyf’e geçmiÅŸ olacak. Çünkü Hasankeyf’in en eski fotoÄŸrafları da ona ait.
Amasya, Tokat’ın mimari tarihi ona referans verilmeden yazılamaz. Bursa’daki mimari eserler üzerine yazılmış ilk akademik kitap, ilk derli toplu bilanço da ona ait olabilir. 
Collège de France’da, Fransız Anadolu AraÅŸtırmaları Enstitüsü’nün müdürü, İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi Kürsüsünün baÅŸkanı Profesör Albert Gabriel, 30 yıl boyunca hayatının yarısını geçirdiÄŸi Türkiye’yi Edirne’den Van’a dolaÅŸmış, 11 eser yazmış, İstanbul ve Bursa’nın o zamanlar bu kadar rahat dağıtılmayan fahri hemÅŸehrilik unvanlarını almıştır.
İstanbul yalılarını dünya onun kitabıyla yakından tanımış, 1930’larda hayranı olduÄŸu Rumelihisarı’nın fotoÄŸraflarını çekip, resimlerini yapmıştır.
1956 yılında emekli olup Türkiye’den törenle ayrılırken ne hissettiÄŸini soran gazetecilere ÅŸöyle söylediÄŸini yazıyor gazeteler: “İnsan Türkiye’den ayrılırken kendini iyi hissetmez.”
Profesör Gabriel Albert Türkiye’den ayrılır ama aklı Türkiye’dedir. Mesela o ayrılırken bir yıldır baÅŸlamış olan Rumelihisarı restorasyonunda Türkiye’den gittikten bir ay sonra Cumhuriyet gazetesine Rumelihisarı restorasyonu hakkında fikirlerini anlatan bir mektup gönderir.
Restorasyonu yapan üç kadın mimardan Cahide Tamer’e tebriklerini ilettiÄŸi mektubun bir yerinde önerilerini sıralarken ÅŸöyle der:
“Bana kalırsa minaresinin bir kısmı henüz ayakta duran camii ihya etmek doÄŸru olur.”
Ama maalesef bu kez ona kalmadı.
1452’de tahta çıktıktan 14 ay sonra Sultan 2. Mehmet, o sırada Osmanlı toprakları içinde bile olmayan dedesi Yıldırım Beyazıt’ın inÅŸa ettiÄŸi Anadolu Hisarı’nın karşısına Bizans’a meydan okurcasına inÅŸa ettirdiÄŸi Rumelihisarı’yla İstanbul’un fethi öncesi Bizans denizden de kıskaca alınmıştı.
Hisarı 4.5 ayda inÅŸa eden Mimar Muslihiddin AÄŸa’ya Hacı Bayram Veli’nin halifelerinden BektaÅŸi dergahının ÅŸeyhi  Seyyid Mahmud Bedrettin  ve talebeleriyle birlikte Ermeni duvar ustalarının yardım ettiÄŸi söylenir.
2. Mehmet, ordusuyla İstanbul’u almak için geri döndüÄŸünde, karargâhını Rumelihisarı’nın ortasına kurdu. Hisarın ortasına bir tane de cami inÅŸa ettirdi. 10 metreye 10 metre büyüklüÄŸündeki bu küçük cami BoÄŸazkesen Mescidi ya da Ebu’l-Feth Camii olarak bilinir.
Klasik üslupta inÅŸa edilen bu küçük cami İstanbul’a Osmanlılar tarafından yapılan ilk camiydi. Fetihten önce Sultan Mehmet, Çandarlı Halil, ZaÄŸnos, Saruca PaÅŸa, BaltaoÄŸlu Süleyman PaÅŸa Ulubatlı Hasan, AkÅŸemseddin, Molla Gürani, Molla Vefa, Akbıyık, KaryaÄŸdı Baba, Åžeyh Zeyrek baÅŸta olmak üzere ulema ve askerler bu camide son namazlarını kılmış, adı nedense ÅŸimdilerde DoÄŸatepe’ye dönen Duatepe’de fetih duası edilmiÅŸti.
Rumelihisarı, 1509’da deprem, 1746’da yangın atlattı, kulelerin tepesine kondurulan kurÅŸun külah çatılar 1830’da kayboldu, kuleler ve cami 1840’larda bir tamirat daha geçirdi. 1890’larda İstanbul’da artan göçle hisarın içinde bir mahalle ortaya çıktı. 1918’de Bahriye Nazırı Cemal PaÅŸa, hisarı bir deniz müzesinde çevirmek için İsveçli bir mimarla anlaÅŸtı. Ama savaÅŸ kaybedilince o proje de durdu. Hisar içindeki cami 300 evin bulunduÄŸu mahalle tarafından kullanıldı uzun yıllar. 1930’lar boyunca hisarın periÅŸan hali üzerine yazılar yazıldı. Rumelihisarı’nı toparlama iÅŸine giriÅŸen ise 1951’de CumhurbaÅŸkanı Celal Bayar oldu. Fethin 500. Yıldönümü yaklaÅŸmaktaydı. 1953 yılında hisarın içindeki mahalle kamulaÅŸtırılıp, yıkıldı. O yıllarda tarihî eserlerin yıkımlarını durdurmak için koÅŸturan mimar Turgut Cansever’e göre o yıkım sırasında İstanbul’un ilk camisinden kalan kalıntılar da kayboldu.
500 yıllık camiden geriye yıkık bir minare kaldı. Rumelihisarı’nın üç kulesinin restorasyonu 1955, 1956, 1957 yıllarında üç kadın mimar tarafından yapıldı; Cahide Tamer, Selma Emler; Mualla EyüboÄŸlu.
Ve 1957. Suriçi’nin bahçe düzenlemesi için yarışma açıldı. Yarışmayı DoÄŸan Tekeli’nin projesi kazandı. İkinciliÄŸi Turgut Cansever’in projesi aldı.
Restorasyon Esasları Raporu açıktı: “Hisariçi Camii harabesinin duvarları ve temelleri meydana çıkarılacak ve minaresi haliyle tamir edilecektir. Yanındaki sarnıç tamir ve ıslah edilecektir.”
Sonra olan biteni 2003 yılında Aksiyon dergisine konuÅŸan mimar DoÄŸan Tekeli’den öÄŸrenelim:
"Bayar, buraya bir minare projesi istemiÅŸ. Bu minareyi yaptırın demiÅŸ. Caminin minaresini restore edin demiÅŸ. Haluk Bey (Topkapı Müzesi Müdürü Haluk ÅžehsuvaroÄŸlu) Bayar’ın bu isteÄŸini bize söyledi. Biz buna ÅŸiddetle itiraz ettik. Bu caminin aslı belli deÄŸil. Hiçbir yerde bir görüntüsü yok. Minarenin önceki halinin de nasıl olduÄŸu belli deÄŸil. Åžimdi buraya uydurma bir minare yaparsak, camisi de yok, yarınki nesiller bizi suçlar dedik. Haluk Bey, cesaret edip bunu Bayar’a söyleyemedi. Bursa üslubunda bir minare ısmarlamışlar. Biz yine itiraz ettik. Bayar bir gün yine Hisar'ı ziyarete geldiÄŸinde Haluk ÅžehsuvaroÄŸlu, "Mimarların bir maruzatı var size" diyerek olaydan sıyrılmış. Bayar, 'Buyrun' deyince Tekeli, 'Efendim böyle böyle emretmiÅŸsiniz. Bu bir tarihî yanlış olur. Müsaade ederseniz bu böyle kalsın, çok da yakışacaktır buraya' demiÅŸ. Bunun üzerine Bayar da 'Mimarların dediÄŸi gibi olsun' demiÅŸ ve böyle kalmış.”
Proje bittiÄŸinde artık caminin bulunduÄŸu yerde bir sahne, karşısında ise seyir tribünleri vardır. Sahnenin hemen yanında da yıkık minare…
Hisarın bu amaçla kullanılması içinse darbeci bir güce ihtiyaç vardır.
Sonrasını mimar Cahide Tamer’in restorasyonu anlattığı kitabından okuyalım:
“Rumeli Hisarı restorasyonu tamamlandıktan bir süre sonra, 1961 ilkbaharında Müzeler Genel MüdürlüÄŸü teÅŸkilatından bana özel bir görev verildi. Büyük Sanatkâr ErtuÄŸrul Muhsin Rumeli Hisarı’nda bir açık hava tiyatrosu yapmak istiyormuÅŸ… Sayın Muhsin ErtuÄŸrul ile Rumeli Hisarı’nda buluÅŸtuk. Tiyatro yeri ve sahnesi konusunda karara vardık…”
Ve 4 Mayıs 2015. Sadri Alışık Tiyatro Ödül töreninde ödül için sahneye çıkan bir tiyatrocunun sözleri salondan büyük alkış aldı:
“Rumelihisarı Sahnesi’ne mescid yapmak isteyenlere izin vermeyelim. Hep beraber sesimiz yüksek çıkıyor. Beraber direnelim.” 
Rumelihisarı’na mescit yapılmasından 563 yıl sonra. O mescidin üzerine sahne yapılmasından 58 yıl sonra…
İlk Kültür Bakanı olan o tiyatrocunun babasının senfoni orkestrasının salonunda Itri Konseri’ne izin verdiÄŸi için görevden alınmasından ise 44 yıl sonra.
Ve “Camiyi ihya etmelisiniz” diyen Albert Gabriel’in Fransa’da hayatını kaybetmesinden 43 yıl sonra.
2006’da, Gabriel’in Bar-sur-Aube’daki 1973’ten beri kilitli kalmış evini keÅŸfeden ve yaÅŸayan bir vârisi olmadığı için belediyeden izin alarak kapısını açtıran Fransız küratörün bulduÄŸu binlerce fotoÄŸraf, resim arasında Rumelihisarı’nınkiler de vardı. 500 yıllık mescidin yıkık minaresinin de göründüÄŸü… Muhtemelen bu 29 Mayıs’a yetiÅŸtirilecek İstanbul’un ilk camii yeniden yapılırken o fotoÄŸraflara da bakılmıştır.
Depremlere, yangınlara, aÅŸağılık kompleksli bir modernizme, berbat bir self-oryantalizme, hoyratlıklara, onca gürültüye yüzyıllardır tek başına direnen bir minare…
Tarih böyle hasarlandığında genelde geri döner, su her zaman yatağını bulur…
Diyarbakır Surları, Kamp Armen ya da Ebu’l-Feth Camii olarak…
 
TÜRKİYE GAZETESİ

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.